İnsanı pek çok alanda kısıtlayan ve yaşam kalitesini düşüren çekingen kişilik bozukluğu, pek bilinmeyen bir kişilik bozukluğudur. Bu yazının başlığını gördüğünüzde ‘’ Çekingenlik bir kişilik bozukluğu mu’’ diye düşünmüş olabilirsiniz. Kendinize veya çevrenizden birine böyle bir tanı koymadan önce bu yazınını geri kalanını okumanızı tavsiye ederim.
Çekingen kişilik bozukluğu, sosyal ilişkilerde belirgin bir rahatsızlık, aşağılık duygusu ve eleştiriye aşırı duyarlılıkla karakterize edilen bir kişilik bozukluğudur. Bu bozukluk, kişinin yaşamını birçok açıdan etkileyerek hem kişisel hem de profesyonel alanda büyük zorluklara yol açabilir. Çekingen kişilik bozukluğuna sahip bireyler, genellikle özgüven eksikliği ve reddedilme korkusu nedeniyle sosyal durumlardan kaçınırlar ve yeni insanlarla tanışmaktan veya sosyal etkinliklere katılmaktan kaçınırlar.
Çekingen Kişilik Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?
Sosyal Durumlarda Yoğun Kaygı: Bireyler sosyal ortamlara girmekten kaçınır bu durumlarda yoğun kaygı, stres ve eleştirilmeye karşı endişe yaşarlar.
Kendine Güvensizlik: çekingen kişilik bozukluğuna sahip bireyler kendilerini her açıdan eksik ve yetersiz görürler. Yaşamın birçok alanında kendilerine pasif bir rol biçerler. Eleştirileceğinden korktuğu için fikirlerini ve isteklerini belirtmekten kaçınırlar.
Eleştiriye Aşırı Duyarlılık: Her alanda eleştirileceğinden korktuğu için fikirlerini paylaşmaktan kaçınan bireyler, eleştirilere karşı oldukça duyarlı bir yapıdadır. Birçok insan için hafif bir yorum olarak kabul edilecek cümle onlar için günlerce üzerine düşünecekleri bir eleştiri olarak algılanabilir. Aynı zamanda bu duyarlılığın iki boyutu vardır: Kendilerinin eleştirilmesinden oldukça endişe duyan bireyler bunu karşı tarafın fikirlerine aşırı hassasiyet göstererek yansıtabilirler.
Sosyal Etkileşimlerden Kaçınma: Yeni insanlarla tanışmaktan ve yeni ortamlara girmekten kaçınırlar. Yalnızca zorunlu kaldıkları durumlarda sosyal ortamlara minimum düzeyde katılım gösterirler. Bu özelliğin bir sonucu olarak bireyler profesyonel hayatlarında da zor süreçler geçirir. Herkesin sosyal olarak bazı sorumlulukları vardır. Bu sorumluluklar kimileri için mesleki yaşantısından kimileri içinse geliştirdiği kimlik sebebiyle gelir. Fakat çekingen kişilik bozukluğuna sahip bireyler için bu zorunlulukların üstesinden gelmek belki de en zor şeylerden biri olarak kabul edilir. Bu gibi durumlarda desteğe ihtiyaçlarının olduğunu vurgulamakta fayda vardır.
Yalnızlık ve İzolasyon: Eleştirilme, özgüven eksikliği gibi nedenlerden ötürü hayatın birçok aşamasında yalnız kalmayı tercih ederler. Sosyal izolasyon onlar için neredeyse yaşam alışkanlığı haline gelmiştir.
Reddedilme Korkusu: Eleştirilme ve sosyal etkileşimlerden kaçınma özelliğiyle bağlantılı olan reddedilme korkusu onlar için yoğun bir kaygı sebebidir. Yeni bir insanla tanışma, yeni bir yere başvurma gibi sosyal etkileşimlere girmesi üzerinde en büyük etkiye sahip korkunun reddedilme korkusu olduğundan bahsedebiliriz.
Sosyal Becerilerde Eksiklik: Girdiği kısıtlı etkileşimler sonucu sosyal becerilerde oldukça kısıtlı başarıya sahip olan bu bireyler bu başarısızlığın farkında olduklarından daha çekingen hale gelebilirler. Sosyal ortamlarda konuşma başlatma, konuşmaya dahil olma ve konuşmayı sürdürme becerilerinde kısıtlılık yaşayabilirler.
Düşük Profesyonel ve Akademik Başarı: Aynı zamanda özgüvensiz olan bireyler kendi kapasitelerini inkâr ederler ve bu inkâr sonucu hem iş hem de eğitim hayatlarında düşük başarı gösterirler.
Çekingen Kişilik Bozukluğu Neden Olur?
Çekingen kişilik bozukluğunun nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte, genetik, çevresel ve psikolojik faktörlerin kombinasyonunun bu bozukluğun gelişiminde rol oynadığı düşünülmektedir.
Ailede kişilik bozuklukları veya anksiyete bozukluklarının görülmesi, genetik yatkınlığın bu bozuklukların oluşumunda rol oynayabileceğini göstermektedir. Ailede çekingen kişilik bozukluğu olan bir bireyle yaşamak, benzer özelliklerin zamanla diğer aile üyelerinde de gelişmesine neden olabilir. Bu durum, genetik faktörlerin aslında sosyal boyutu da içerdiğini gösterir.
Genetik faktörlerin haricinde çevresel faktörler de çekingen kişilik bozukluğu gelişiminde önemli rol oynamaktadır. Çocukluk döneminde yaşanan travmatik olaylar, ihmal veya istismar gibi olaylar küçük yaştan itibaren bireylerin yaşamına etki ederek çekingen kişilik bozukluğu geliştirmelerine neden olabilir. Bunun yanında aile içinde aşırı koruyucu veya eleştirel ebeveynlik tarzı, çocuğun sosyal becerilerinin gelişmesini engelleyebilir ve çekingenlik eğilimlerini artırabilir. Burada ailenin çocuk gelişiminde ne kadar büyük öneme sahip olduğunun da altını çizmiş olalım. Son olarak yine çocuklukta deneyimlenen alay edilme, akran gruplarından dışlanma, zorbalık gibi deneyimler sosyal kaygının zamanla artmasına ve çekingenlik belirtilerinin gelişmesine neden olabilir.
Genetik ve çevresel faktörlerin yanında psikolojik faktörlerin öneminden de bahsedebiliriz. Bireyin kişilik yapısı ve mizacı, çekingen kişilik bozukluğunun gelişiminde önemli bir faktör olarak kabul edilir. İçedönük ve kaygılı kişilik özellikleri, bu bozukluğa yatkınlığı artırabilir. Yine erken çocukluk döneminde yaşanan güvensizlik ve düşük özsaygı, bireyin ilerleyen yaşlarda sosyal ilişkilerde çekingen davranmasına neden olabilir.
Çekingen Kişilik Bozukluğu Tanısı Almak
Çekingen kişilik bozukluğunun tanısı, bir ruh sağlığı profesyoneli tarafından yapılan kapsamlı bir değerlendirme ile konulabilir. Ruh sağlığı profesyoneliyle yapılan klinik gözlemlerin yanında bazı standardize testler (MMPI, MCMI) çekingen kişilik bozukluğunun tanısında sıklıkla başvurulan yöntemlerdendir. Çekingen kişilik bozukluğu tanısı, bu süreçlerin birleşimi ile konur ve bu tanı, bireyin yaşam kalitesini artırmak ve uygun tedavi yöntemlerini belirlemek için önemlidir.
Çekingen Kişilik Bozukluğu Tedavisi
Çekingen kişilik bozukluğunun tedavisi, bireyin yaşam kalitesini artırmak ve sosyal ilişkilerini geliştirmek amacıyla oldukça önem taşır ve çeşitli terapi yaklaşımlarını içerir.
Bilişsel-Davranışçı Terapi (BDT): Bu teknik, bireyin kendisi ve sosyal durumlar hakkındaki olumsuz düşüncelerini tanımlamasına ve değiştirmesine yardımcı olur. Örneğin, “Sosyal etkinliklerde her zaman rezil oluyorum” düşüncesi, “Sosyal etkinliklerde bazen zorlanıyorum ama başarabilirim” şeklinde yeniden yapılandırılarak bireyin sosyal alanlardaki işlevselliği arttırılabilir. Bunun yanında tedavinin ilerleyen aşamalarında danışanın da onayı ve katılımı ile maruz kalma yöntemleri uygulanarak bireyin korktuğu durumlarla adım adım yüzleşmesi sağlanabilir.
Şema Terapi: Şema Terapi, bireyin çocukluk döneminden itibaren geliştirdiği olumsuz şemaları yani davranış kalıplarını ve bu şemaların yetişkinlikteki etkilerini ele alır. Terapist, bireyin çekingenlik ve sosyal kaygıya yol açan temel şemalarını tanımlar. Örneğin, “Terk edilme” veya “Yetersizlik” şemaları bireylerin çekingenlik özellikleri geliştirmesinde önemli etkiye sahiptir. Şema terapide, bireyin belirli davranış kalıpları sergilemesine neden olan şemalar belirlendikten sonra sıra bireyin şemaları nasıl tetiklendiğini ve bu tetiklenmeler karşısında nasıl davrandığını anlamasına yardımcı olmaktır. Örneğin, birey eleştiriyle karşılaştığında içe kapanma veya kaçınma davranışı gösterebilir. Son adım olarak bireyin daha sağlıklı başa çıkma stratejileri geliştirmesi teşvik edilir. Bu adım, olumsuz şemaların etkilerini azaltarak, daha sağlıklı ve işlevsel düşünce ve davranış kalıpları oluşturmayı içerir.
Psikodinamik Terapi: Psikodinamik terapi bireyin bilinçdışı süreçlerini ve geçmiş deneyimlerinin mevcut davranışlar üzerindeki etkisini araştırır. Terapi sürecinde, bireyin çocukluk dönemindeki ilişkileri ve deneyimleri ele alınır. Bu, çekingenliğin kökenlerini anlamaya yardımcı olabilir. Daha sonra, bireyin bilinçdışı motifleri ve duygusal çatışmaları ortaya çıkarılır. Örneğin; çekingenlik, bireyin geçmişte yaşadığı reddedilme korkusundan kaynaklanıyor olabilir. Son adım olarak bireyin duygusal farkındalığını artırılarak, duygusal tepkilerini daha iyi anlaması ve yönetmesi sağlanır.
Çekingen kişilik bozukluğunun tedavisinde bireysel terapi yöntemleri, bireyin ihtiyaçlarına ve belirtilerine göre kişiselleştirilmiş bir yaklaşımı gerektirir. Bu terapi yöntemleri, bireyin sosyal becerilerini geliştirmesi, özgüvenini artırması ve yaşam kalitesini iyileştirmesi için etkili olabilir.